1. Haberler
  2. Teknoloji
  3. Sofraya bir tabak da telefonlar için…

Sofraya bir tabak da telefonlar için…

featured
sofraya-bir-tabak-da-telefonlar-icin.jpg
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Üsküdar Üniversitesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, AI Labs ve Üsküdar Üniversitesi İnsan Odaklı İletişim Uygulama ve Araştırma Merkezi (İLİMER) tarafından düzenlenen 2. Yeni Medya ve Aile Çalıştayı, Üsküdar Üniversitesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.

Günümüzün en kritik konularından biri olan yeni medya teknolojilerinin aile üzerindeki dönüşümünü ele alan “2. Yeni Medya ve Aile Çalıştayı” yoğun katılımla başladı. Çalıştay, dijitalleşmenin iletişim biçimlerimizi ve en temel kurumumuz olan ailenin dinamiklerini nasıl etkilediğini bilimsel bir bakış açısıyla tartışmaya açtı.

Çalıştayın açılış konuşmalarını Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gül Esra Atalay, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cüneyt Erenoğlu ve Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan yaptı.

Prof. Dr. Tarhan: “Şu anda Türkiye’deki aile kurumu engelli”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dünyada ve Türkiye’de aile kurumunun karşı karşıya olduğu risklere dikkat çekerek, dijital dönüşümün aileyi kültür aktarımında ikinci plana ittiğini vurguladı.

Konuşmasında 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, bugünün aile yapısına ilişkin düşüncelerle örtüştüğünü belirterek şöyle devam etti:

“3 Aralık Dünya Engelliler Günü… Nasıl kişiler engelli olabiliyorsa, kurumlar da engelli oluyor. Şu anda Türkiye’deki aile kurumu engelli. Dünyada da aile kurumu engelli hâle geldi.”

 

“Bir toplumun en güçlü yeri evin içi olmalı”

Ailenin bir toplum için taşıdığı temel öneme vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, aile yapısının zayıflamasının uzun vadede ülkelere ağır bedeller getireceğini söyledi ve “Bir toplumun en güçlü yeri neresi olmalı? Evin içi olmalı. Çünkü insan yetiştiren, kültür aktaran aile kurumudur.” diye devam etti.

Yeni bir medeniyet inşasına gidiyoruz

Dijital çağda kültürün artık aileden ziyade medya tarafından aktarıldığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Şu anda kültür aktarımını artık aile yapmıyor; yeni medya yapıyor. Dijital dönüşüm yapıyor. Bu bizi dünyada yeni bir medeniyet inşasına doğru götürüyor. Küresel olarak hepimiz bu sürecin içindeyiz.” diye konuştu.

Batı ülkelerinde tek ebeveynli ailelerin ve evlilik dışı doğumların artışına değinen Prof. Dr. Tarhan, Türkiye’nin de bu eğilimden etkilendiğini hatırlatarak uluslararası verileri şöyle paylaştı:

“Tek ebeveynli aileler Türkiye’de de artıyor. Evlilik dışı doğum oranı Türkiye’de yüzde 2,9. Ama Kuzey Avrupa ülkelerinde bu oran çok yüksek: Fransa’da yüzde 59, İsveç ve Norveç’te yüzde 56, İzlanda’da yüzde 69, Almanya’da yüzde 44. Bunlar evlilik dışı doğum oranları; yani aile ve evlilik karşıtı küresel bir eğilim var.”

Bu eğilimin özellikle çocuk ve ergen ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin sahada açıkça görüldüğünü belirten Prof. Dr. Tarhan, “Biz bunun sonuçlarını psikiyatrist olarak görüyoruz. Çocuk ruh sağlığı bozuklukları artıyor. Şiddet olaylarında, suç oranlarında, bağımlılıkta, intiharlarda artış var.”

“İntihar vakaları 2000 ile 2025 arasında yüzde 734 artmış”

Prof. Dr. Tarhan, küresel ölçekte intihar vakalarındaki dramatik artışa dikkat çekerek, “İntihar vakaları 2000 ile 2025 arasında yüzde 734 artmış. Yüzde 734! Bu çok büyük bir rakam. Bu artış nedeniyle Birleşmiş Milletler intiharı önleme projesi hazırladı.” ifadesinde de bulundu.

Aile kurumunu güçlendirmeye yönelik çalışmaların devam etmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, “Ailedeki dönüşüm özellikle dijital çağın getirdiği değişimle ortaya çıkıyor. Birincisi, iletişim biçimi değişti. Eskiden yüz yüze iletişim hâkimdi; şimdi camdan cama iletişim var. Candan cana değil, ekrandan ekrana… Bu iletişim biçimimizi de zaman yönetimimizi de değiştirdi.” şeklinde konuştu.

Dijital dünyanın hız baskısının hem yetişkinlerde hem gençlerde sabır, dikkat ve düşünme sürekliliğini zayıflattığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Ekranın hızına uyma çabası gençlerde sabrı azalttı, dikkati böldü. ‘Az konuş, hızlı konuş, bir dakikayı geçme’ baskısı var. Büyük bir hakikati kısa anlatmak zorlaştı ama zamanın şartları bunu dayatıyor” dedi.

Prof. Dr. Tarhan, dijital çağın ilişki dinamiklerini nitelik açısından erozyona uğrattığını belirterek, “İlişki sayısı arttı ama nitelik düştü. Derin ve anlamlı ilişkiler zayıfladı, dostluklar yüzeyselleşti. Bu da ilişki kalitesini ciddi şekilde düşürüyor.” diye konuştu.

Kıyaslama kültürü büyüdü; herkes kendini dijitalde gördükleriyle karşılaştırıyor

Dijital dönüşümün kişisel kimlik ve değerler üzerinde de güçlü etkiler oluşturduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, “Kimlikler ve değerler küresel olarak değişti. Gösteriş kültürü, beğeni kültürü öne çıktı. Değerlilik ölçüsü gibi sunulan şey, alınan beğeni sayısı oldu. Kıyaslama kültürü büyüdü; herkes kendini dijitalde gördükleriyle karşılaştırıyor. Çoğu sahte mutluluk, sahte eğlence, sahte gülüş… Ama insanlar bunları gerçek sanıyor.” şeklinde konuşmasını sürdürdü.

Dijital sadakatsizlik ve ailede mahremiyet aşınması

Aile içi ilişkilerde dijitalleşmenin oluşturduğu yeni kırılganlıklara da dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, “Dijital sadakatsizlik çok arttı. Bir yönüyle dijitalleşme bazı gerçekleri görünür kıldı; eskiden ‘yalancının mumu yatsıya kadar yanardı’, şimdi internete kadar yanıyor. Ama dijital sadakatsizlik aileyi ciddi şekilde etkiliyor. Ayrıca evin açık kapısı tabletler oldu. Anne baba ‘Çocuğum gözümün önünde’ sanıyor ama çocuğun dijital dünyaya sınırsız erişimi büyük risk oluşturuyor.” dedi.

Duygusal beyin alanlarının gelişimi zayıflıyor

Dijital çağın çocuk beyni üzerindeki etkilerini aktaran Prof. Dr. Tarhan, “Duygusal tonu olmayan dijital iletişim, sosyal ve fiziksel temasın yerini alınca sosyal becerilerle ilgili beyin alanları gelişmiyor. Duygusal beceriler zayıf kalıyor. Bunun klinik karşılığı otizmdir. Şu anda ‘öğrenilmiş otizm’ diye tanımlanan bir durum ortaya çıktı.” diye konuştu.

Prof. Dr. Tarhan, ekran kullanımında uluslararası sınırlamalara atıf yaparak, “Kuzey Avrupa’da 0–3 yaş arası ekran kesinlikle yasaklandı. Avustralya’da 16 yaşına kadar kısıtlama getirildi. Bizde de çocuk psikiyatrisinde ‘Haftada 21 saati geçmesin, günde 3 saat’ gibi uygulamalar var. Ekran maruziyeti nedeniyle kliniğe yatırılan çocuklarda artış görüyoruz” ifadesinde bulundu.

Dijital çağın bireyleri haz peşinde koşmaya yönelttiğini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, “Dopamin odaklı yaşam felsefesi bu çağın en önemli özelliklerinden biri. Haz odaklılık artınca beyindeki dopamin yükseliyor, serotonin düşüyor. Serotonin anlam mutluluğuyla ilgili. Yani haz artıyor ama anlam azalıyor.” şeklinde konuştu.

Bireyselleşme ve bencilleşme çizgisi

Modern kültürün bireyselleşmeyi bencilleştirdiğine işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Bireyselleşme doğru ama bencilleşmeye dönüşmesi yanlış. ‘Bana haz veren iyidir, haz vermeyen kötüdür’ anlayışı ailede paylaşımı ve empatiyi azaltıyor. İnsan sadece kendi çıkarıyla yaşayan bir varlık değil. Ailenin, ülkenin, insanlığın çıkarıyla kendi çıkarı arasında denge kurmalı. Özgürlük-sorumluluk dengesi anlamın temelidir. Modern ülkelerde ‘Aile kutsal değil, birey kutsaldır’ anlayışı yaygınlaşıyor; bu da aile bağlarını zayıflatıyor.” diye konuştu.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çağın en büyük risklerinden birinin dış onaya bağlı öz saygı olduğunu belirterek, “Bugün öz saygı, kişinin iç değerleriyle değil, aldığı beğeni ve onayla ölçülüyor. Dış nedene bağlı öz saygı çok kolay yıkılır. Bu durum depresyonun en önemli sebeplerinden biri” ifadesinde bulundu.

“Yapay zekâyı yasaklamayı yasaklayalım”

Teknoloji ve dijitalleşmenin hayatın artık geri dönüşsüz bir parçası olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Endüstri devrimini kaçırdık ama yapay zekâ devrimini kaçırmamalıyız. Senatoda ‘Yapay zekâyı yasaklamayı yasaklayalım’ diye konuştuk. Çünkü doğru kullanılırsa muazzam faydalar üretir. Bizim yapmamız gereken, iyicil kullanımı araştırmak ve geliştirmek.” dedi.

Sofraya bir tabak da telefonlar için…

Prof. Dr. Tarhan, dijitalleşmenin aile içi ilişkilere zarar veren yönlerine dikkat çekerek, çözüm önerilerini de anlattı.

Yemek esnasında telefonların tamamen kaldırılmasını öneren Prof. Dr. Tarhan, bazı ailelerde “telefonların toplandığı tabak” uygulamasının bile ortaya çıktığını aktardı. Yaşa göre ekran kuralının zorunlu hale getirilmesi gerektiğini, bu konuda devletin de düzenleme çalışmalarını hızlandırdığını söyleyen Prof. Dr. Tarhan, aile içinde haftada belirli zamanların “dijital detoks” olarak ayrılmasının önemine vurgu yaptı.

Prof. Dr. Tarhan, “Aile günü, anne günü, baba günü gibi uygulamalarla çocuklar dijitalden kısa süreli de olsa ayrılabilir. Böylece dijitalleşmenin toksik etkileri azaltılır, olumlu etkilerinden de yararlanmaya devam edilir.” şeklinde konuştu.

Karamsarlığa gerek olmadığını belirten Prof. Dr. Tarhan, teknolojinin insanı zayıflatan değil, doğru kullanıldığında güçlendiren bir araç olduğunun altını çizdi.

Prof. Dr. Cüneyt Erenoğlu: “Günümüzde yeni medya hem popüler hem çok hızlı değişen bir alan”

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cüneyt Erenoğlu, konuşmasına 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü hatırlatarak başladı. Program çakışması nedeniyle çalıştaya fiziken katılamadığını belirten Prof. Dr. Erenoğlu, “Engelli ve dezavantajlı vatandaşlarımızın gününü kutluyorum. Çanakkale’den sevgi ve saygılarımı iletiyorum” dedi.

Prof. Dr. Erenoğlu, çağın baş döndürücü bir hızla değiştiğini vurgulayarak, özellikle bilgi, iletişim ve teknoloji alanlarındaki dönüşümün aile yapısını doğrudan etkilediğini söyledi.

Yeni medya teknolojilerinin bireylerin iletişim biçimlerinden toplumsal ilişkilere, çocuk ve gençlerin sosyal gelişiminden aile içi dinamiklere kadar geniş bir alanda etkili olduğunu kaydeden Prof. Dr. Erenoğlu, “Günümüzde yeni medya hem popüler hem çok hızlı değişen bir alan. Aile kurumunun üzerinde hem fırsatlar hem tehditler oluşturuyor. Bu dönüşümü bilimsel zeminde tartışmak ve çözüm üretmek artık toplumumuz için bir zorunluluk.” diye konuştu.

ÇOMÜ olarak yeni medya araştırmaları, dijital toplum, yapay zekâ, iletişim psikolojisi ve aile çalışmalarında aktif faaliyet yürüttüklerini belirten Prof. Dr. Erenoğlu, gençlerin medya okuryazarlığı, dijital etik ve güvenli iletişim konularında bilinçlendirilmesini önemsediklerini ve aileyi tehdit eden dijital riskler karşısında bilimsel temelli rehberlik modelleri geliştirme hedeflerinin de üniversitenin öncelikleri arasında olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Nazife Güngör: “Aileyi yeniden masaya yatırıp değerlendirmemiz gerekiyor”

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, dijitalleşmenin aile yapısı üzerindeki etkilerini değerlendirerek, “Bu yıl Aile Yılı. Aileyi yeniden masaya yatırıp değerlendirmemiz, toplum olarak, dünya olarak, insanlık olarak aileyi çekirdek yapı kabul eden anlayışımızı dijital çağ ışığında yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Dijital teknolojiler hayatımıza dahil olurken toplumdaki iletişim biçimlerini de dönüştürüyor. Bu dönüşüm tavırlarımızı, davranışlarımızı, değerlerimizi ve en önemlisi ilişkilerimizi yeniden şekillendiriyor.” dedi.

Prof. Dr. Güngör, sanal dünyanın artık hayatın ayrılmaz bir parçası olduğunu ancak reel dünya ile uyum sağlanamadığında bunun ciddi riskler doğurabileceğini belirterek, “Gerçek dünyanın yanı sıra artık hepimiz sanal dünyanın bireyleriyiz. İlişkilerimizi bir yandan da orada yürütüyoruz. Reel ve sanal dünyanın uyum içinde olması, bireysel ve toplumsal sağlığımız için büyük önem taşıyor. Aksi hâlde bireyin duygu, ruh ve zihinsel yapısında kaos oluşur; bu kaos aile yapısına, oradan da topluma ve nihayetinde dünyaya yayılır.” diye konuştu.

Tarihte teknolojilerin bir kısmı insanlığın başına dert oldu

Dijital teknolojilerin yanlış kullanımının yaratabileceği küresel risklere dikkat çeken Prof. Dr. Güngör, “Tarih boyunca insanlar yeni teknolojiler üretmiştir; fakat bu teknolojilerin bir kısmı insanlığın başına dert olmuştur. Atomun parçalanmasıyla büyük gelişmeler yaşandı ama atom bombası da üretildi ve kitlesel imhalar meydana geldi. Dijital teknolojilerin de benzer şekilde kaotik süreçlere yol açmaması için doğru felsefe ve doğru politikalar gereklidir.” ifadesinde bulundu.

Ailenin, bireyin karakterinin şekillendiği en temel yapı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Güngör, “Her birimiz bir aileye doğuyoruz. Orada bize yüklenen ilk kodlamalar kişiliğimizi oluşturuyor. Aile içi ilişkiler ne kadar pozitif olursa toplum da o kadar pozitif olur. Ancak negatif ilişkilerle büyüyen bireylerden kimseye hayır gelmez. Bu nedenle aile ilişkilerinin dengeli yürütülmesi ve dijital dünyanın bu ilişkileri uzaklaştırmaması için politikalar geliştirilmeli.” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Gül Esra Atalay: “İlk çalıştay 2019’da düzenlendi”

Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gül Esra Atalay, 2. Yeni Medya ve Aile Çalıştayı’nın açılışında yaptığı konuşmada, dijital çağın aile üzerindeki dönüşümünü değerlendirerek çalıştayın önemine vurgu yaptı. 2019’da düzenlenen ilk çalıştayın ortaya koyduğu güçlü ihtiyaçtan sonra, 2025’te daha kapsamlı ve derinlikli bir tartışma zemini oluşturduklarını belirten Prof. Dr. Atalay, “Son altı yılda dijitalleşme evlerimizin kapısından bir rüzgâr gibi girip fırtınaya dönüştü” dedi.

“Aile, dijital dünyanın tam ortasında şekilleniyor”

Prof. Dr. Atalay, yeni medyanın aile ilişkilerini çok yönlü biçimde etkilediğini ifade ederek, “Bir ebeveynle çocuğun göz göze bakışının arasına telefon ekranının girdiği, en mahrem anların bir tıkla tüm dünyaya yayıldığı, eşler arası iletişimin dijital kıskançlıkla yeniden şekillendiği bir çağdayız. Aile artık yalnızca dört duvar arasında yaşanmıyor; dijital dünyanın tam ortasında şekilleniyor.” diye konuştu.

Teknolojinin toplumsal yapıyı dönüştürme hızının arttığını belirten Prof. Dr. Atalay, çalıştayın temel amacının bu hızlı değişim içinde aileyi koruyacak çözüm önerilerini üretmek olduğunu söyledi.

“Aile Yılı’na güçlü bir katkı sunacağız”

Prof. Dr. Atalay, 2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesinin önemine dikkat çekerek, “Dijital çağın hızını yavaşlatamayabiliriz ama aileyi güçlendirmek için durup düşünmeyi, birlikte üretmeyi, çözüm aramayı seçebilirizAile Yılı’na güçlü bir katkı sunacağız. Bugün burada ortaya konulacak ortak akıl, yarının daha güçlü aileleri için büyük bir adım olacak.” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Deniz Yengin, dijital teknolojilerin aile yaşamı üzerindeki etkilerine dikkat çekti

ÇOMÜ İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Yengin, 2. Yeni Medya ve Aile Çalıştayı’nda yaptığı konuşmada, dijital teknolojilerin aile yaşamı üzerindeki etkilerine dikkat çekti. Prof. Dr. Yengin, 2019 yılında yapılan ilk çalıştayın ardından Türkiye’de yeni medya bölümlerinin sayısının 20’den 70’e yükseldiğini hatırlatarak, “Bu durum, nitelikli dijital iletişimci yetiştirme zorunluluğunu beraberinde getiriyor” dedi.

Dijital bağımlılığın artık ekran bağımlılığına dönüştüğünü vurgulayan Prof. Dr. Yengin, çocukların sosyal medya ve hızlı içerik tüketimi nedeniyle sabır sorunları yaşadığını ve aile içi iletişimin bu süreçten ciddi şekilde etkilendiğini ifade etti.

Prof. Dr. Yengin, yapay zekâ kullanımına dair de uyarılarda bulunarak, “Çocuklar yapay zekâdan destek alıyor, bunu engelleyemeyiz; ancak doğru şekilde kullanmayı öğretmek zorundayız” dedi.

Toplu fotoğraf çekimi

Açılış konuşmalarının ardından toplu fotoğraf çekimi gerçekleştirildi. Çalıştayda, gün boyu sürecek olan ve eş zamanlı gerçekleştirilen oturumlarda; eşler arası iletişimden çocuk-ebeveyn ilişkisine, yapay zekâ destekli medya kültüründen aile değerlerine kadar uzanan geniş bir yelpazede, yeni medyanın aileye getirdiği zorluklar ve sunduğu fırsatlar masaya yatırılacak. Çalıştayın sonuç bildirgesinin önümüzdeki günlerde kamuoyu ile paylaşılması bekleniyor.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Sofraya bir tabak da telefonlar için…

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin